face to face

  1. (a) yüzyüze, karşı karşıya.
    The opponents were brought face to face. During the storm I came face
    to face with death. (b)
    face to face with: huzurun(d)a.
karşılaştırmak Verb
karşılaştırmak Verb
insanları yüzleştirmek Verb
yüz yüze görüşme
yüz yüze görüşme
gâvura kızıp oruç bozmak, öfke ile kalkıp zararla oturmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak, bindiği dalı kesmek.
öfke ile kalkıp zararla oturmak, başına dert açmak, gâvura kızıp oruç bozmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak.
kendi menfaatine kıymak Verb
belayı para ile almak Verb
bastığı dalı kesmek Verb
(yüzü/cephesi) dönük olmak, -e bakmak.
The house faces on the street.
(yüzünü) -e dön(dür)mek/yönel(t)mek.
to face toward the sea.
(a) bildirmek, kabul etmek, (b) cesaretle karşılamak.
to face up to a difficult situation/an enemy.
... ile yüzleşmek Verb
yüzyüze, karşı karşıya, karşılıklı.
They had a face-to-face argument.
We met face-to-face for
the first time: İlk olarak yüzyüze geldik.
yüz yüze Adverb
koltuk vermek Verb
bir şeyi göğüslemek zorunda olmak Verb
birinin yüzüne karşı birşey söylemek Verb
birşeyi birine açıkça söylemek Verb
birşeyi birinin yüzüne söylemek Verb
gülünç olmak, gülünç duruma düşmek.
yüzüne karşı, dobra dobra, dolaysız.
I told him the truth to his face.
to my face: yüzüme karşı.
face1 (30).